Nereye gidiyoruz?
- Özlem Kögel
- 30 May
- 2 dakikada okunur
Bir soru – ve belki de bizim için en önemli cevap.

“Peki... İlk nereye gidiyorsunuz?”
Bu soru haftalardır peşimizi bırakmıyor.
Arkadaşlarla sohbetlerde, mahallede vedalaşırken, hatta marketteki kasiyerle yapılan küçük bir konuşmada bile karşımıza çıkıyor.
Ve her seferinde biraz duraksıyoruz.
Bir cevabımız olmadığı için değil –
basit bir cevabımız olmadığı için.
Çünkü gerçek şu ki:
Henüz bilmiyoruz.
Basılı bir rotamız yok, net bir planımız yok.
Takvimde kalın harflerle yazılmış bir hedef yok.
Bir yere doğru geri sayım yapmıyoruz.
Ama fikirlerimiz var – hem de çok.
Görmek istediğimiz yerler.
Gezmek istediğimiz ülkeler.
Ziyaret edebileceğimiz insanlar.
Ama biz bilinçli bir karar verdik:
yol bizi nereye götürürse oraya gideceğiz.
Haritalar ile sezgiler arasında
Başta "doğru" yapmak için bir istek vardı.
Rotalar araştırdık, haritalara baktık, seyahat blogları okuduk.
İlkbaharda Güney Fransa mı? Yoksa Portekiz mi?
Belki önce Almanya’yı gezmek?
Favori yerleri işaretledik, kamp alanlarını kaydettik, mesafeleri hesapladık.
Ama ne kadar planladıysak, her şey o kadar "gündelik hayat" gibi hissettirdi: programlı, belirlenmiş, sınırlandırılmış.
Oysa biz bundan uzaklaşmak istemiştik.
Belki de sihir tam da burada:
Ne olacağını bilmemek – ama yolda keşfetmek.
Adım adım.
Hiç nereye gittiğini tam bilmeden yola çıktığın oldu mu?
Sabah sisi içinde yürümek gibi bir şey.
İlerisini göremezsin – ama devam etmek için yeterince ışık vardır.
Ve her adımda yol daha da belirginleşir.
Bu yüzden planı bıraktık, yapılacaklar listesini çekmeceye koyduk –
ve sadece adım attıkça netleşen rotaya güvenmeye karar verdik.
Bizi asıl yönlendiren şey ne?
Hazır olduğumuzda yola çıkacağız.
İyi hissettiren yerde kalacağız.
Kalbimiz huzursuz olduğunda yola devam edeceğiz.
Belki ilk gece Karaormanlar'da küçük bir göl kenarında oluruz.
Belki Fransa’da bir üzüm bağında.
Belki Bavyera’da tenha bir çiftlikte.
Belki de bizi insanlar çeker.
İlham veren bir sohbet.
Bizi durduran bir gün batımı.
Ve belki – evet belki – mesele nereye gittiğimiz değil,
nasıl gittiğimizdir.
Daha yavaş.
Daha açık.
Daha farkında.
Özgürlükle güven arasında
Bu “bilinmezlik” bazılarına korkutucu geliyor.
Biz de zaman zaman bir huzursuzluk hissediyoruz.
Ama çoğu zaman hissettiğimiz şey: özgürlük.
Her şeye cevap verme zorunluluğunun olmaması.
Her durağı önceden bilmek zorunda olmamak.
Kendimizi şaşırtabilmek.
Çünkü hayatın planları çoğu zaman bizinkilerden daha iyidir.
Ve biz ona güvenmeye karar verdik.
Peki biz nereye gidiyoruz?
Çıplak ayakla çimenlerde yürüyebileceğimiz yere.
Köpeğimizin sessizce güneşlendiği yere.
Sabah kahvesiyle ağaçlara, dağlara, gökyüzüne bakmanın yettiği yere.
Hayatın hafif hissettirdiği yere.
Mükemmel değil – ama gerçek.
Güvenli değil – ama canlı.
Belki bu bir yer.
Belki bir karşılaşma.
Belki içsel bir hal.
Belki her şeyi bilmek zorunda değiliz.
Belki gerçek özgürlük, planın bittiği yerde başlıyordur.
Ve belki – hedefi bıraktığımızda –
nihayet gerçekten varabiliriz:
Ana, şimdiye, kendimize.
Comments